December 23, 2009

Havadan Sudan

New York'a taşınalı beş gün oldu. Hiç tanımadığımız birilerinin evinde yaşamak garip bir his. Bu ev Hannah'nın kendi evi, kocasıyla birlikte yıllardır burada yaşıyorlarmış, belki otuz belki kırk yıl. Kocası Columbia Üniversitesi'nde profesörmüş, birkaç ay önce vefat etmiş. Hanna şimdi yalnız yaşıyor burada. Hala City University of New York'da antropoloji bölümünde ders veriyor.
Ev sahibimiz hakkında bildiklerim bunlardan ibaret. Bir de evdeki düzenden, eşyalarından, kitaplarından, müziklerinden, eski fotograflarından hayatlarına dair ipuçları ediniyorum ister istemez. Hoşuma da gidiyor bu beklenmedik bir anda karşıma çıkan küçük ipuçları.
Mesela yemek yapmayı sevdiğini ve mutfağına düşkün olduğunu biliyorum Hannah'nın. Mutfak dolapları tıka basa dolu, baharatlar, her çeşit hamur işi ve pasta malzemesi, tencereler, tavalar, tepsiler, ufak mutfak aletleri, elektrikli mutfak aletleri, şaraplar, bir dolap dolusu yemek kitabı ve daha aklıma gelmeyen bir sürü başka şey. Kendimi 30 yıl sonraki kendi mutfağımda gibi hissediyorum bazen ve kendi kendime ara sıra dolapları elden geçirmeye ve son kullanma tarihi geçmiş herşeyi atmaya söz veriyorum.
Yavaş yavaş bizim de bu evdeki düzenimiz oturmaya başladı. Benim için yaşadığım bir yerde düzenimin oturduğunun en büyük göstergesi orada yemek pişirmeye başlamak, ikincisi de poşet çaydan gerçek çaya geçmek sanırım.
Bu beş gün içinde ikisi de gerçekleşti. İlk gün bir paket poşetli organik papatya çayı almıştık kendimize. Organik de olsa poşet çay yaprak çayın verdiği keyfi vermiyor. Hemen ikinci gün gidip çeşitli yaprak çaylar aldık. Gerçi aldığımız çaylar kesinlikle Portland'daki Tao of Tea'nin çayları kadar lezzetli ve yoğun aromalı değil ama olsun. Eminim zaman içinde daha iyi bir çaycı bulmayı da beceririz.
Yemeklere de gelecegim yakında ama bugün değil, herşey sırayla.

Dışarıda ip gibi yağmur yağıyor. Yerlerdeki karların çoğu eridi yağmur sayesinde. Bugün çıkıp biraz kiralık ev görmemiz gerekiyor ama gözüm korkuyor pencereden dışarıya baktıkça. Ev de sıcacık. En iyisi hemen işe koyulmak yoksa bugün böyle geçer evde.

December 22, 2009

New York'a Taşındık

İki gün oldu Los Angeles'dan New York'a göçeli. İkişer büyük, birer küçük bavul, bir yoga matı çantası ve bilgisayar çantalarımızla indik karlar altındaki JFK havaalanına. Hintli taksi şoförümüze Brooklyn'de birbuçuk ay kalacağımız evimizin adresini verdik. Eve vardığımızda Esin ve Claire anahtarları vermek ve evi göstermek üzere bizi kapıda bekliyorlardı. Ev sahibimiz Hannah Esin'le aynı okulda ders veriyor, New York'da olmayacağı süre boyunca evinde kalacak ve kedisi Isabel'e ve evdeki çiçeklere bakacak kedi sever, güvenilir birilerini ararken karşısına Amerika'nın öbür ucundan, tam da tatile gideceği tarihte New York'a taşınmaya karar veren biz çıkmışız. İyi ki de çıkmışız...
Isabel yumuşacık, meraklı ama biraz da çekingen, çok fazla yanaşmıyor, sen yanaşırsan da biraz sevdirip sonra kaçıyor. Astımı olduğu için her akşam ilaç alması gerekiyor ve evde iki tane hava nemlendirici sürekli olarak çalışıyor. İlk gece yabancılık çekmeyelim diye gelip bizle uyudu ama sonraki gecelerde tek basına oturma odasında uyumayı tercih ediyor. Ben yine de bekliyorum geceleri belki gelir diye.
Evimiz Park Slope, Brooklyn'de. Bodrumla birlikte toplam dört katlı. Üst iki katı bizim, alt katta Hannah'nın yeğeni Jesse kalıyor. Onun ayrı girişi var kendi katına, yani evin içinde karşılaşmıyoruz hiç. Jesse'nin altında da bodrum katı var, ben daha hiç inmedim bodruma, karanlık diye korkuyorum biraz, yıkanacak kadar kirli çamaşırımız biriktiginde mecburen ineceğim çünkü çamaşır ve kurutma makineleri orada. Şimdilik bekleyebilir bodrum.
Evin her köşesi eşyalarla, en çok da kitaplarla dolu. Biz mutfakta mutfak masasının üzerinde ve yatak odasında bavullarımızda yaşıyoruz daha cok.
Dışarıda hava güneşli, sıcaklık -3 derece, geldigimizden beri kar yağmıyor ama yerlerdeki karlar da erimiyor.
Geldiğimiz akşam evde yiyecek hiç bir şey olmadığından 5th avenue'deki Thai restoranı Thai Sky'a gittik. Ben karidesli tom kha çorbası içtim. Hindistan cevizi sütü, bol sarımsak, mantar, biber karides. Altı saatlik dondurucu uçak yolculuğundan sonra ilaç gibi geldi sıcak çorba. Tadı damağımızda kaldı yemeklerin. İlk fırsatta tekrar gidelim diyerek evimize döndük.
Dün bütün günü evde bilgisayar başında geçirdikten sonra havanın kararmasına yakın biraz hava almak, biraz da mahallemizin henüz görmediğimiz yerlerini tanımak için sıkı sıkı giyinip dışarı çıktık. Önce buraların en büyük parkı olan Prospect Park'a gittik, orada biraz yürüdükten sonra 7th avenue'ye çıktık. En kısa zamanda denemek üzere bir balıkçı, vitrininde oyuncak trenler dolaşan bir berber dükkanı ve bir Türk lokantası tespit ettik. Daha önce görüp kapalı olduğu için içine giremediğimiz, uzun uzun vitrinine baktığımız bir çaycıdan birkaç çeşit çay (jasmine pearls, japanese genmaicha ve oriental bland) ve kekik alıp yavaş yavaş sıcak evimize döndük. Düşünceli ev sahibemiz Kaliforniya'dan geldiğimiz için soğuğa alışkın olmadığımızı varsayarak kaloriferleri sonuna kadar açmış. Ev hep sıcacık, ev sahibimizi de daha tanımadan seviyorum.
Bu akşamüstü New York'daki ilk kiralık evimizi görmek üzere Soho'ya gideceğiz. Heyecanlıyım, bakalım ne çıkacak...