May 6, 2010

Detox Günlüğü-3


Dün üçüncü gündü. Kahvaltıdan sonra bütün günü ev dışında geçirdik ama çantama doldurduğum akşamdan ıslatılmış ceviz, bademlerle ve minik havuçlarla pek sıkıntı çekmedik.

Metropolitan Müzesi'nde geçirdik bütün günü. Ne zamandır gitmek istiyorduk, bir kaç gün önce başlayan Picasso sergisi de eklenince Türkiye öncesinde gitmek şart oldu. Sabah erkenden kalkıp, kahvaltımızı edip yola koyulduk. Önce sergiyi gezemeye karar verdik, sonrasında da müzenin kalanını. Ben yıllar önce bir kere gezmiştim Metropolitan'ı ama boyutlarını tamamen unutmuşum. Girişte elimize tutuşturulan müze planına şöyle bir bakıp önce ikici kattaki sergiyi, ardından da yine ikinci katta bulunan Avrupa resim ve heykelleri, modern sanat, musical instruments ve sırasıyla Japon, Çin, Kore, genel Asya, İslam ve Kıbrıs sanatları bölümlerini gezmeye karar verdik. Sonra da birinci katı gezip bitirecektik. Saat 4:00 olup da çantadaki bütün yemekleri çaktırmadan bitirmemize rağmen birşeyler yemeden gezmeye devam edemeyeceğimizi anladığımızda daha sadece Picasso sergisini ve Avrupa resim ve heykellerini gezebilmiştik, bir de müzik enstrumanları bölümünü.

Müzenin içindeki kafeteryalardan biri kapalı öbürü de oldukça pahalı olduğu için dışarı çıkıp diyetimize uygun birşeyler bulmak zorunda kaldık. Çok da uzaklaşmak zorunda kalmadan, bir Yunan şarküterisinden karışık ızgara sebzeler ve ızgara somondan oluşan bir paket yaptırdık ve müzeye dönüp önündeki büyük merdivenlerde yedik yemeğimizi. Somon soğuktu ve sebzeler de biraz yağlıydı ama yemeğimğz bitince karnımız doyduğundan mutlu, kaldığımız yerden devam etmek üzere içeri girdik. Bu arada müzenin kapanma saati olan 5:30'a sadece bir saatimiz kalmıştı ve Japon sanatı bölümünü de gezip gerisini sonraya bırakmaya karar verdik ama elimizde müze planı olmasına rağmen müzenin en kuzey ucundaki bölüme ulaştığımızda görevliler yavaş yavaş ziyaretçileri dışarıya doğru yönlendirmeye başlamışlardı bile. Bir kere daha evdeki hesap çarşıya uymadı ve biz de söz dinleyip kapıya doğru yönlendik. Zaten artık görsel bombardımandan kafam da kazan gibi olmuştu ve Japon sanatından da bir şey anlayacak halim kalmamıştı ama tekrar gitmek için sabırsızlanıyorum doğrusu. Bakalım kaç seferde bitirebileceğiz bütün hepsini.

Müzeyi bir yana bırakır asıl konumuz olan detoxa dönersek, üçüncü günün sonunda kendimi oldukça iyi hissediyorum. Akşama doğru canım bir parça tatlı birşey yemek istiyor. Normal zamanlarda bir parça kakao oranı yüksek, organik siyah çikolata veya kuru meyve yiyordum bu isteğimi karşılamak için, şimdi taze meyve veya havuç yiyorum. Vücudum istemeyi bırakıyor ama aklımın bir köşesi hala vızıldanıyor tatlı diye. Hiç farkında değildim küçük de olsa bu tatlı alışkanlığımın.

Baş ağrım akşamüstleri özellikle yavaşça su yüzüne çıkıyor, Serol dün 'son zamanlarda hep saçlarını topluyorsun, acaba ondan mı oluyor' dedi. Gerçekten de eskiden beri kafama uzun süre şapka, bant gibi kafamı sıkan şeyler takınca hep ağrırdı başım. Ben bu kadar yediğim içtiğimle uğraşırken acaba gerçekten saçımı toplayınca mı ağrıyor başım? Bir süre saçımı hiç toplamayacağım bakalım bir değişiklik olacak mı.

Son bir nokta da, bu diyetle birikte iyice düzene girmiş ve hızlanmış olması gereken bağırsaklarım sanki bana inat iyice yavaşladı. Çocukluğuma döndüm adeta, oysa ki son yıllarda gayet düzenli çalışıyorlardı. Az çalışan bağırsakların da baş ağrısı yaptığını biliyorum. Bu konuyla da ilgileneceğim biraz.

Bu arada bir haftalık eliminasyon dönemini iki haftaya çıkarmaya karar verdim. Nedense bir haftanın yeterli olmayacağı hissine kapıldım. Daha ancak neler olduğunu gözlemleyebiliyorum, her gün yeni bir şey keşfediyorum kendimle ilgili. Ayrıca daha pozitif etkilerini görmeye de başlamadım bile. Yani uçağa binene kadar devam edeceğim.

No comments:

Post a Comment